![](https://pazarlamailetisimiokulu.com/wp-content/uploads/2024/10/ecem_ulubay_citak-scaled.jpg)
Mutluluğu Aramanın Bilinmeyen Zorluğu
Yoğun iş yaşamından ve krizlerden kaçmayı uzun zamandır beklediğim bir kaçamak planlamıştım; eşim, ben, köpeğimiz, çadırımız ve deniz.
Her şey harika giderken, ne kadar dinlendiğimizi ve huzurlu olduğumuzu konuştuğumuz günün sabahında yaşanan bir talihsizlik sonucu köpeğimin darbesiyle korneam yırtıldı ve saatler süren acı dolu dönüş yolculuğu başladı. Bu süre boyunca aklımda dolanan tek düşünce yaşanan talihsizlik ve sadece bir gün için gittiğimiz 16 saatlik yol oldu. Ağzımdan çıkan ilk cümle ise “tatilimiz mahvoldu.”
Bu yaşananlar Daniel Kahneman’ın yıllar önce The TED Talks’ta yaptığı bir konuşmasını aklıma getirdi.
Son yıllarda özellikle insan hayatının en önemli konularından biri mutluluk. Herkes mutluluktan bahsediyor. Koçluklar, kitaplar, motivasyonlar hepsi mutluluk üzerine. En önemli kişisel gündemlerimizden biri mutluluk. Peki nedir bu mutluluk ve insanlık için neden bu kadar önemli?
Mutluluğun Diener tarafından yapılan tanımlamasına baktığımızda; yaşamın bilişsel ve duyusal açıdan değerlendirilmesi olarak görürüz. (Diener, 2000)
TDK’da yer alan mutluluk tanımı ise; anlık bir duruma bağlı olarak duyulan sevinç ve alınan zevktir.
Ancak bu kadar basit gibi görünen mutluluk duygusunun temelinde yatan bilişsel bir tuzak var.
Nobel Ödüllü Davranış Ekonomi Bilimi kurucusu ünlü psikolog Daniel Kahneman bu konuyla ilgili şunu söylüyor; “Bu tuzak deneyim ve anılar arasında yaşanan bir karmaşa, basitçe söylemek gerekirse yaşamınızdan mutluluk duymak ile yaşantınızda mutlu olmak birbirinden çok farklı iki kavramdır.”
Olumlu duygu, olumsuz duygu ve yaşam doyumu şeklinde alt kırılımlarla ifade edilen mutluluk kavramının, olumlu ve olumsuz duygu bileşenleri mutluluğun duygusal bileşeni, yaşam doyumu ise bilişsel boyutu olarak düşünülebilir. (Kangal, 2013)
İçimizde yatan bu bilişsel tuzak insanı tam tersi bir mutsuzluğa yol açabilecek kadar etkiliyor ve o an geldiğinde mutsuzluk mutlu olmaktan çok daha kolay bir hale geliyor.
Kahneman, tatminimizi ölçerken iki farklı benlik tarafından yönlendirildiğimizi söyler.
Bunlardan birincisi, deneyimleyen bellektir. Deneyimleyen bellek “ne kadar acı hissettiğinizle, ne kadar haz aldığınızla, şu anda ne hissettiğinizle” ilgilenir.
İkincisi ise hatırlayan bellektir. Hatırlayan bellek “son zamanlara nasıl hissettiğinizle, gününüzün nasıl geçtiğiyle” ilgilenir ve bir yaşam muhasebesi yapar. Birbirinden çok farklı olan bu iki bellek mutluluk kavramındaki karmaşanın başlıca sebeplerinden biri ve deneyimi değersizleştirmede bir usta.
“Kayıplar kazançlardan önemlidir”
Kahneman konuşmasında iki bellek arasındaki farklı bir danışanıyla arasında geçen şu örnekle açıklıyor:
“20 dakika boyunca muhteşem bir müzikal dinledim. Tam senfoni biterken korkunç bir ses duyuldu, böylece tüm deneyimim bozuldu.” Aslında bozulan deneyim değildi, deneyimin anısıydı. Deneyimin kendisi 20 dakika boyunca muhteşem bir müziği dinlemiş olarak tüm
hazlarıyla yerinde duruyordu. Ancak deneyimin anısı mahvolmuştu ve “tatminsiz bir deneyim” olarak bellekte yerini almıştı.
Kayıplara her zaman kazançlardan daha fazla önem atfediyoruz. Belki de tüm deneyim dünyamızı mahveden budur.
Bir deneyimin başı ve sonu her zaman bizim daha önemlidir, bu durum öncelik etkisi ve yakınlık etkisi ile açıklanır. Dolayısıyla deneyimlerin nasıl başladığına ve sonlandığına mutsuzluğa yol açacak derecede büyük bir önem atfediyoruz. Bu zaman deneyimin tamamından kısa olsa da biz insanlar için bilişsel açıdan çok daha değerli.
Daha önceden yapılan bir araştırma deneyinde iki hastaya kolonoskopi uygulaması yapılıyor. İlk hastanın operasyonu 8 dakika sürüyor ancak bitişi daha sancılı oluyor. İkinci hastanın operasyonu ise 20 dakikadan fazla sürmesine rağmen daha ağrısız sonlanıyor. Hastalardan her 60 saniyede bir ağrı miktarlarını kayıt etmeleri isteniyor. İkinci hasta daha çok acı çekmesine ve işlemin daha uzun sürmesine rağmen kolonoskopinin sonunda acı çekmediği için daha hafif bir işlem geçirdiğini söylerken ilk hasta daha kısa süren operasyona rağmen daha fazla acı çektiğini söylüyor.
Bu işlemi tekrar uygulanırken, ilk hastanın işlem süresini artırılıyor ancak sonu daha az acılı bittiğinde deneyimleyen beyin kötü bir anı yaşamış olsa da hatırlayan beyin çok daha iyi bir anı yaşamış olur.
Hepimiz yaşadığımız deneyimle, deneyimin anısını karıştırıyoruz.
Yaşadığımız deneyimler göz önünde bulundurulduğunda deneyimleri değil deneyimlere dair anıları hatırlamayı seçeriz. Bir kişinin mutlu bir hayat sürmesi değil, yaşamını düşündüğünde hayatından tatmin olmuş olması önemlidir. Bu nedenle, mutluluğu sadece duygusal tatminle değil, aynı zamanda geçmiş deneyimlerimizle de ilişkilendirmeliyiz.
“Nostalji, çok tehlikelidir çünkü imrenerek hatırladığımız hatıralarımız aslında anımsadığımız gibi yaşanmadı.” der Brene Brown.
İnsan beyninin, deneyimlediğimiz anlarla hatırladığımız anları karıştırma eğilimi, mutluluk duygusunu anlamamızı da karmaşıklaştırmaktadır. Onlarca yaşam koçu, yüzlerce kitap, binlerce motivasyon konuşması sayısız mutsuz insanın kendini daha iyi hissetmesi için. Peki hala mutluluğu bulamayan insanoğlu için bu bilişsel çelişkiden kurtulmanın bir yolu var mıdır?
Belki de mutluluğu yakalamak sosyal medyada gördüğünüz bir motivasyon cümlesinden daha fazlasıdır.
Belki de mutluluk arayınca bulunan bir duygu değildir.
Şimdi düşününce sizlere tamamen unutacağınız bir tatil önersek, küçük bir ilaç ve tatile dair hiçbir şey hatırlayamayacaksınız. Yine de o tatile çıkar mısınız?
Ecem Ulubay Çıtak